Dünya Metafiziktir

13 Nisan 2010 Salı

Şeytan İnsanları Nasıl Kandırmaya Çalışır?

Şeytan İnsanları Nasıl Kandırmaya Çalışır?Kuran'da pek çok ayette de bildirildiği gibi şeytanın planı, insanları sessiz ve sinsi bir şekilde din ahlakından uzaklaştırmaktır. Şeytan insanı doğru yoldan ayırıp azgınlığa sürüklemek için insanlara olabilecek her yolla yaklaşmaya çalışır. İnsanı aldatan ise, şeytanın din ahlakından uzaklaşmaya olan davetini çoğu zaman tek bir hamlede değil, yavaş yavaş, sakin ve sessiz bir plan dahilinde gerçekleştirmesidir. Böylece günah işlemeye vicdanı elvermeyen bir insan, bu şeytani planın akışına uyarsa kendini bir süre sonra din ahlakından tamamen uzaklaşmış olarak bulacaktır. Hangi sebeple olursa olsun, şeytanı bu şekilde takip edenlerin sonu ise hiç değişmeyecektir. Bu son, Kuran'da şöyle haber verilir:

"Ona yazılmıştır: "Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir." (Hac Suresi, 4)

Ayette bildirildiği gibi şeytana uyanların sonu, çılgın ateşin azabıdır. Şeytanın var gücüyle insana karşı sürdürdüğü bu mücadelede, Allah rızası için bir hayat yaşayan müminlerin onun kullandığı taktikleri iyi bilmeleri çok önemlidir. Böylece, Allah'ın izniyle kendileri üzerinde etkisi olmayan şeytanın hilelerini daha çabuk fark edip, onun zayıf düzenini daha etkili bir şekilde bozabilirler.

Şeytan İnsanları Kandırmak İçin Hangi Yöntemleri Kullanır?

İnsanları Öğüt Verdiğine İnandırır


Şeytan, baş düşmanı olarak kabul ettiği insanı sonsuz yıkıma uğratma isteğini ve niyetini hiçbir zaman ona sezdirmez. Tam aksine insana, öğüt vermek isteyen bir yardımcı kimliği altında yaklaşır. İnsanı, onun iyiliğini istediğine inandırdıktan sonra, kontrolü altına alır. Kişinin zaaflarını kullanarak, ona bu yönde telkinler yapar. Hz. Adem'in, cennetten çıkarılmasına neden olan olayı yaşamasının sebebi de, bu sinsi tuzaktır. Şeytan Hz. Adem'e ve eşine bir dost gibi yaklaşmış ve onlara kendilerine öğüt verdiğine dair yemin etmiştir. Bu durum ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:

“Şeytan, kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.” (Araf Suresi, 20-21)

Şeytan Hz. Adem'i ve eşini aldatarak cennetten çıkarılmalarını sağlamıştır. Hz. Adem ancak tevbe ettikten ve Allah'tan bağışlanma diledikten sonra Allah Katında affedilmiştir. (Bakara Suresi, 34) Hz. Adem'in yaşadığı ve imtihan vesilesi olan bu olay, insanın ömrü boyunca karşı karşıya olduğu gizli düşmanı şeytanın ne kadar sinsi bir yalancı olduğunun en vurucu delillerinden biridir.

Temiz Kalplisin Diyerek Kandırır

Şeytan, Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlara temiz kalpli olduklarını düşündürür. Böylece insanlara zaten iyi bir insan olduğu telkinini vererek, onların güzel ahlakı yaşamalarını engeller ve daha da uzaklaşmalarını sağlar. Bu gibi kişileri tamamen dünya hayatına yönelterek onlara Allah'a hesap verecekleri günü unutturur ve bunun gibi vesilelerle onları ömür boyu din ahlakından uzak tutmayı amaçlar. Allah bu aldatmacalara inanan insanların ahirette düşecekleri durumu Kuran'da şöyle bildirir:

“Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücadele Suresi, 19)

Kötü Ahlaka Bahane Buldurur

Şeytan, Allah'ın rızasını kazanmayı amaçlayan müminlere karşı da farklı tuzaklar hazırlamaya çalışır. Örneğin, müminlerin ihlasla ibadet etmelerini engellemek için, samimiyetle yaptıkları her işe engel olmayı amaçlar. Tüm gücüyle, inananların din ahlakının gereklerinden küçük küçük de olsa tavizler vermesi için çaba harcar. Kibir, bencillik, unutkanlık, dikkatsizlik, kendini yeterli görme, öfke ve gurur gibi nefsin yatkın olduğu konuları çeşitli bahanelerle mümine uygulatmaya çabalar.

Sapkın Davranışları Süslü ve Çekici Gösterir

Geleneklerle bozulan, gerçek Kuran ahlakından tamamen kopuk olan ve Kuran'da "ataların dini" olarak adlandırılan batıl inançlar; Budizm, Karma felsefesi gibi insanların kendi kurallarıyla oluşturduğu sözde inanç sistemleri ve Kuran'da haram kılınan (eşcinsellik, zina, faiz vb) fiillerin meşru kabul edilmesi sapkın davranışlar arasındadır. Şeytan bu sapkınlıkları, "modernlik, çağın gerekleri veya gelenekler” gibi bahanelerle süsler. Şeytanın bu hilesi, bir ayette şu şekilde bildirilmiştir:

“...Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.” (Neml Suresi, 24)

Büyüklük Telkini Vermeye Çalışır

Şeytan, kendisi gibi tüm insanların da Allah'a karşı itaatsiz ve kibirli olmasını ister (Allah'ı tenzih ederiz). İnsana sürekli olarak kötü ahlak göstermesini, Allah'ın hoşnut olmayacağı her türlü tavrı uygulamasını emreder; O'nun gücünün ve büyüklüğünün gereği gibi takdir edilmesini engellemeye çalışır. Allah Kuran'da bu tehlikeyi şöyle haber vermiştir:

“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır. O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara Suresi, 168-169)

Allah Affeder Diyerek Aldatmaya Çalışır

Şeytanın insanı Allah'ın adıyla aldatmasının bir başka yolu da, Allah'ın affediciliğini öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik etmesidir. Bir insan, "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemeye başlarsa, Allah korkusunu yitirebilir. Kuran'da, "yakında bağışlanacağız" diyerek bile bile günah işleyen insanlar dan bahsedilirken (Araf Suresi, 169), şeytanın insanı Allah adıyla aldatışının bir örneği haber verilir.

İnsanların Arasına Kin ve Düşmanlık Sokar

Dünya var olduğundan beri süregelen tüm savaşlardan, kavgalardan en sıradan gibi görünen tartışmalara kadar her türlü düşmanlığın arkasında "şeytanın kışkırtmaları" vardır. Kuran ahlakının getirdiği merhamet, adalet, barış ve hoşgörü gibi yüksek değerlerden uzak yaşayan inkarcıların, birbirlerine karşı kin ve düşmanlık beslemeleri son derece doğaldır. Ancak şeytan başka taktikler uygulayarak müminlerin arasına da kin ve nefret sokmaya çalışır. Bu şekilde onları zayıflatabileceğini ve bozulmaya uğratabileceğini zanneder. Allah bu tehlikeye karşı müminleri uyarmış ve çözüm yollarını göstermiştir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

”Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)

Şeytan başka bir yöntem olarak, insanlara uzun vadeli planlar yaptırıp, bunlarla kafalarını meşgul etmeye çalışır. Veya insanları günlük işlere boğarak ve çeşitli bahaneler öne sürdürterek Allah'ı anmalarına engel olur. Ancak tabi ki, Allah'a teslim olmuş, her an O'nu zikreden, yeryüzündeki her olayın Yüce Rabbimiz'in kontrolünde olduğunu bilen ve ihlasla Rabbimiz'e yönelen müminlerin karşısında şeytanın bu zayıf hilelerinin bir etkisi olmaz. Bu durum, Kuran'da şöyle bildirilir:

“(Şeytan) Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."” (Hicr Suresi, 39-40)

Kuruntulara ve Kuşkulara Düşürür

Şeytanın kullandığı bir başka yöntem ise kuşku ve kuruntu vermektir. Gerçekte var olmayan olayları insanların kafalarında sanki varmış gibi gösterir. Kalplerinde hastalık bulunan, zayıf karakterli kişiler bir süre sonra tamamen bu kuruntuların etkisi altına girerler. Her olayı kendi aleyhlerine planlanmış bir hareket olarak görürler. (Münafikun Suresi, 4) Sürekli tedirgin, korku içinde, ne yapacaklarını bilemeyen bir karakter sergilerler. Şuurlu bir insanın aklına bile getirmeyeceği olmadık kuruntulara düşerler. Şeytanın bu yöntemi, Kuran ayetlerinde şöyle haber verilmiştir:

“Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim...” (Nisa Suresi, 119)

“(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez.” (Nisa Suresi, 120)

Mümin şeytanın en büyük düşmanı olduğu için, kendisini böyle bir tehlikeden müstağni göremez. Zira göstereceği en küçük bir gevşeklik, şeytanın kuruntu vermek, şüpheye sevk etmek gibi taktiklere başvurmasına imkan tanır. Ancak kesin bir bilgiyle ahirete inanan, her an katıksızca Allah'a yönelen bir mümine karşı bu kuruntular Allah'ın izniyle etkisiz kalır.

Şeytanı da Allah Yaratmıştır

Şeytan hakkında unutulmaması gereken çok önemli bir gerçek vardır. Şeytan Allah'tan müstakil bir güç değildir. Şeytanı Allah yaratmıştır ve o da O'nun kontrolündedir. Düşmanlığı insana karşıdır.

Şeytanın insanlara Allah'ın bildirdiği din ahlakını yaşatmak istememesinin nedeni, bunun insanları yıkıma uğratmak için tek yol olduğunu bilmesidir. Ancak kendisine tanınan süre bittiğinde, cezasını çekmek üzere o da saptırdığı insanlarla beraber cehenneme atılacaktır. Bir ayette şöyle bildirilmiştir:

“Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.” (Sad Suresi, 85)

Unutulmaması gereken, şeytanın müminler üzerinde hiçbir gücünün olmadığıdır. Şeytanın etkisini inananlardan uzaklaştıran, sürekli Allah'ı anmaları ve Rabbimiz'in gücünü, sevgisini ve azabını düşünme konusunda gevşeklik göstermemeleridir. Bu kişiler ayette "muhlis kullar", yani ihlasla, katıksız samimiyetle Allah'ı en çok razı edecek yolu tercih eden kişiler olarak bildirilmiştir. Allah bu gerçeği, ayetlerinde şöyle bildirmiştir:

(Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur. Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur."” (Hicr Suresi, 41-42)

Tek arzusu, olabildiği kadar çok insanı kendisiyle birlikte cehenneme götürmek olan ve şu anda siz bu yazıyı okurken de sizi gözleyen, sizinle ilgili planlar yapan ve sizi Allah'ın dosdoğru yolundan alıkoymak isteyen bir düşmanınız var: ŞEYTAN!

“Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından sdolayı onları (insanları
saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önle-rinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."”
(Araf Suresi, 16-17)

İnsan çeşitli sebeplerden dolayı günah işlemişse hemen samimi olarak tevbe edip bağışlanma dilemeli, Allah'a sığınıp dua etmelidir. Şeytan muhakkak bu arada, “iş işten geçti, artık çok geç; bu kadar günahtan sonra kurtuluş olmaz” gibi çeşitli kışkırtmalarla o kişinin tevbe edip doğru yola yönelmesini engellemeye çalışacaktır. Oysa ne kadar kötü bir durumda olursa olsun hatasını fark edip samimi bir kalple Allah'tan bağışlanma dileyen bir kimse, Allah'ın kendisini bağışlamasını umabilir. Bu, Allah'ın vaadi (Zümer Suresi, 53-54) ve sonsuz merhametinin bir parçasıdır.

Şeytan Müminin Zamanla Yıpranmasını İster

Şeytan zamanın mümini yıpratmasını ister, müminin açık vermesini sabırla bekler. Kişinin maneviyatından zaman içinde kopardığı küçük tavizler, bir süre sonra kalbinin üzerinin kabuk bağlamasına ve aklının örtülerek şeytanın daha büyük telkin ve vesveselerine kapılabilmesine sebep olur. Bir Kuran ayetinde, şeytan tarafından doğru yoldan saptırılmak istenen bir grup müminin haberi şöyle verilmiştir:

“İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri, kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti...” (Al-i İmran Suresi, 155)

Giriş

Niçin Kendini Kandırıyorsun?İnsan aldanıp yanılmaya, yanlış yola sapmaya, kendini kandırarak ömrünü boş işlere harcamaya yatkın bir varlıktır. Yeryüzündeki her detay son derece mucizevi özelliklere sahiptir. Buna rağmen düşünmeyen insan vicdansızlık yaparak bunları görmemeye, duymamaya veya görüp, duyup da anlamazlıktan gelmeye meyillidir. Ancak unutulmamalıdır ki eğer insan Allah'ın varlığı ve büyüklüğü üzerinde düşünmez ve aklını kullanmazsa, dünyada yaşadıkları nedeniyle sonsuz bir pişmanlıkla karşı karşıya kalabilir.

Gerçek ve samimi imana sahip insanlar hiçbir konuda kendilerini kandırmaz ve gerçeklerden kaçmazlar. Çünkü bu insanlarda güçlü bir Allah korkusu vardır ve bu nedenle Allah'ın rızasını kaybetmekten, O'na kullukta kusur etmekten şiddetle sakınırlar. Ama Kuran'da bildirilen ifadeyle "kalbinde hastalık olan kişiler" ise Allah'a ibadet etmekte "ağır" davranırlar. Allah bu insanların varlığını Nisa Suresi'nin 72. ayetinde "Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır" şeklinde bildirmiştir.

Bu insanlar Kuran'a uygun olan yaşam ve ahlak modelini bilirler, ama samimi olmadıkları için bu konuda isteksizdirler. İbadetleri yerine getirmemek için daima bahane ararlar. Sürekli böyle bir arayış içinde oldukları için de her şart ve ortamda kendilerini kandıracak ya da doğru olandan uzaklaştıracak sahte gerekçeler bulurlar. Allah'ın bir başka ayetinde bildirdiği gibi "bir ucundan dini yaşarlar" ve Allah'a gereği gibi kulluk etmezler. Halbuki onlar böyle samimiyetsiz bir ibadet anlayışıyla yalnızca kendilerini kandırırlar.

Samimiyetten uzak insanların Allah'a karşı olan sorumluluklarından kaçmak, ömürlerini dünyevi hırslarla tüketmek için bitip tükenmeyen bahaneleri vardır. Genç yaşlarında, okul yıllarında, iş hayatına atılınca, eğlencede, yazın, kışın, çocuk sahibi olunca, üzülünce, sevinince... Her durumda ibadet etmelerine, Allah'ın gösterdiği ahlakı yaşamalarına engel olarak gösterebilecekleri suni sebepler üretebilirler. Burada önemli olan, insanların bu gerekçeleri öne sürerken samimiyetsiz olduklarının iyice anlaşılmasıdır. Çünkü dünya üzerinde bir insanın Allah'ın istediği güzel ahlakı yaşamasına engel olabilecek hiçbir gerekçe olamaz. Eğer insan böyle bir gerekçe öne sürüyorsa, bu, tamamen kendi samimiyetsizliği veya iradesizliğinin göstergesidir.

Allah'ın kendisini her an sarıp kuşattığını, kendisine şah damarından yakın olduğunu, herşeyi gördüğünü, işittiğini, herkesin gizlediklerini de açığa vurduklarını da Rabbimizin bildiğini bilen bir insan, O'na olan kulluğunda asla samimiyetsizlik yapmaya kalkışamaz. Bir bahane öne sürecek olsa bunu, daha kalbinden geçirirken Allah'ın bileceğini ya da kullukta çekimser davranan bir insanın içindeki isteksizlikten Allah'ın haberdar olacağını çok iyi bilir. Dolayısıyla da kendisini kandırmanın bir kaçış olamayacağının, aksine onu çok büyük kayıplara uğratacağının da bilincindedir. Böyle bir insan hiçbir şartta Allah'ın rızasından taviz vermez. Çünkü Allah'a kesin bir bilgi ile iman ettiği için zaafı yoktur. Kayıtsız şartsız bir samimiyet içindedir.

Kalbinde hastalık bulunan insanlar ise, Allah'ı açıkça inkar etmeseler de imanlarında bir zaafiyet olması söz konusudur. Yani inançları belli koşullara bağlıdır. Nefislerinin rahatıyla ya da çıkarlarıyla çelişen ilk anda, güzel ahlaktan taviz vermekten çekinmezler. Bunun dışındaki zamanlarda da kendilerince kolaylarına gelen ibadetleri yerine getirerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar. Bu insanlar kendilerini çok açık bir şekilde kandırırlar, ama bir türlü bunun şuuruna varmazlar.

Kendini Kandırmak Yerine Samimiyet

Durum böyleyken insanın değil kendisini kandırması, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesi gerekir. Bu da, kişinin her an vicdanının sesini dinlemesi ve Allah'ın kitabı Kuran'a uyması ile mümkündür. Samimi olarak iman eden bir insan için başka bir yol yoktur. İnsanın dünyada yaşadığı süre boyunca her geçen saniye ölüme ve hesap gününe biraz daha yaklaştığını, yaptığı her davranışın, aklından geçen her düşüncenin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu ve bunlardan sorumlu tutulacağını düşünmesi, kendisi için en güzel ve kazançlı olan yoldur.

Dikkat edin, Allah'a karşı samimi olmaya yönelten bu yol, insan için en kolay olanıdır. Bir anlık düşünmenin ve verilen samimi bir kararın ardından insan tüm yaşamı boyunca bu kararın getireceği şuur açıklığı ile yaşayabilir. Bu bilinci kazandığında ise hiçbir konuda kendini kandırmaz ve bu şekilde kendi kendini ebedi zarara uğratmaktan sakınmış olur.

Unutmayın; kendini kandırmak insan için, bir nevi ateşle oynamaktır. Kişi, bu şekilde oyalanırken ve tam da dünyaya dalmışken bir anda canını teslim almaya gelen melekleri yanında bulabilir. Bu durumda "Ne iyi ettim, dünyadaki hayatım boyunca yedim, içtim, gezdim, eğlendim, sorumluluklarımı, kulluk vazifemi gözardı ettim, hiç düşünmedim" diyebilecek midir? Kuşkusuz ki hayır. Bu, en gafil insanın bile aklından geçiremeyeceği bir düşüncedir.

Bu, bütün insanların aklından bir an bile çıkarmaması gereken çok önemli bir gerçektir. Allah bu gerçeği ayetlerinde hatırlatırken, kendilerini kandıran insanların pişmanlıklarını ve çaresizliklerini de şöyle bildirmektedir:

"Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel. Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): "Allah yanında (kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana) doğrusu ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim." Veya: "Gerçekten Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden olurdum" diyeceği, ya da azabı gördüğü zaman: "Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım" (diyeceği günden sakının). " (Zümer Suresi, 54–58)

Ölüm Gerçeğini Görmezden Gelmeye Çalışanlar, Yüzünden İnsan Işığı Alınmış Olanlar

Dünya Hayatının Beynimizde Oluştuğu, Teknik Bir Gerçektir